Onlar futbolun hırçın, kabına sığmaz, problem çocukları. Bazen
rakiplerine, bazen takımlarına, bazen de takım arkadaşlarına zarar verdiler ama
aslında en büyük zararları hep kendilerine. Neden böyle olduklarını anlamak çok
zor? Aile mi, mahalle mi, zor bir çocukluk mu? Belki hepsi, belki hiç biri.
Belki de bu kısma çok kafa yormamak lazım. Freud’un dediği gibi, “Bir puro,
bazen sadece bir purodur.”
VINNIE
JONES
Her arıza futbolcu gibi Vinnie Jones da kötü bir çocukluk
geçirir. Babasından yediği yumruk sonrası 16 yaşında evi terk eder. Para
kazanmak için inşaatlarda çalışır. Profesyonel futbol oynamaya başlayana kadar
da her türlü kötü alışkanlığı vardır. Sonra Wimbledon FC günleri başlar ve
sokaklardan yeşil sahalara transfer olan Vinnie Jones, kötü alışkanlıklarını
bırakır ancak bıçkınlığı devam eder.
Asabi kişiliği ve sert oyun yapısının yanında, takımı
için canını verebilecek bir karakteri vardı. Takım arkadaşlarından da aynı şeyi
yapmalarını bekliyordu. Hatta sırf bu yüzden bir maçtan sonra sinirlendiği Warren
Barton ve Dean Holdsworth isimli takım arkadaşlarını, Wimbledon formasını
gururla taşımadıklarını düşündüğü için soyunma odasının duvarına asmıştı. Leeds
United’da da rahat duramayan Vinnie Jones burada da ayağa top yapmasını
istediği Bobby Davison ile yumruklaşır. Hatta işi abartıp, Davison’u pompalı
tüfek ile tehdit edince kulüpten yollanır. Premier lig tarihinin en hızlı kart
gören, “Balta” lakaplı futbolcusu “Nasıl bacak kırılır?” diye de bir kitap
yazmıştır. Şaka değil gerçek.
Jones 1987'de Wimbledon'da terör estirdiği dönemde,
futbol dünyası bir başka çılgın adam Paul Gascoigne'yi konuşuyordu. Maçlardaki
sıradışı tavırlarıyla nam salan Gascoigne ve Jones bir maçta karşı karşıya
geldiğinde kimse neler olacağını tahmin etmiyordu. Jones, taraftarlara
beklediği gösteriyi yapmaktan geri durmamıştı. Sahanın ortasında Gascoigne'in
testislerini patlatırcasına sıkan Jones’u, maçın hakemi kart bile göstermeye
gerek duymadan "Çık dışarı" diyerek sahadan kovmuştur. Aynı zamanda
dünya futbol tarihinde en kısa sürede görülen kırmızı kart olarak tarihe geçen
bu olay sonrasında yaşananlar da ilginçtir. Sahada terör estiren Jones'tan bir
hayli korkan Gascoigne, maçın ardından Jones'un soyunma odasına barışma amaçlı
çiçek göndermiştir. Jones ise karşılığında, Gascoigne'ye tuvalet fırçası
göndererek çizgisini bozmamıştır.
Kendisini kızdıran gazetecinin burnunu ısırıp hastanelik
edebilecek kadar gözü dönen insanla, komşusuyla kavga ettiği için kamu cezası
alıp, cezasını çekerken battaniye dağıttığı yaşlı insanların durumunu görüp eve
ağlayarak gelen duygusal insan aslında aynı iki kişidir.
Futbolu bırakınca beyaz perdeye adım atmış fena da rol
yapmamıştır. Çocukken dövdüğü okul arkadaşları, o meşhur olunca vücutlarındaki
yaraları gösterip “Jones beni de dövmüştü,” diye garip bir gurura
kapılmışlardı.
1992’de piyasaya çıkan bir video film başta Vinnie olmak
üzere, futbolun diğer sert çocuklarının arşiv görüntülerini içeriyordu. Bu
türden bir futbolcu olmak isteyenlere çeşitli tavsiyeler bile veriliyordu.
Filmin yayınlanmasının hemen ardından Vinnie bir rekorun daha sahibi oldu.
İngiltere Futbol Federasyonu Vinnie’ye futbolun ününe leke sürdüğü gerekçesiyle
tarihinin en büyük cezasını verdi: 20 bin sterlin.
MARIO BALOTELLI
Psikologlar ve sosyologlar için tez konusu olabilecek
olaylara imza atan Balotelli’nin geçirdiği zor çocukluk belki bugünlerin
izlerine sebep. Daha çocukken sağlık sorunları yüzünden defalarca ameliyat
geçiren, zaten maddi durumu iyi olmayan ailesi tarafından daha fazla bakılmak
istenmeyip küçük yaşta evlatlık verilen
ve yakın zamana kadar defalarca ırkçılığa maruz kalmış birinden
bahsediyoruz. Tüm bu dönemlerde aradığı ilacı futbolda buldu. Inter, Manchester
City, Milan, Liverpool ve son olarak yine Milan. Kariyeri boyunca ya sahanın en
iyisiydi ya da berbat oynadı. Hiç ortalamada, vasat bir oyuncu olmadı. Yıllar
sonra bu adamı bize hatırlatacak olan saha içindeki oyunu değil, dışarıda
oynadığı oyunlar olacak. İşte onlardan bazıları:
* Evinin
banyosunda havai fişek fırlattı. Perde ve havluların tutuşmasıyla yangın çıktı.
* Antrenmanda genç
takım oyuncularına dart oku fırlattı. “Amacım makara yapmaktı,” dedi.
* EURO 2012’de Almanya’ya
attığı 2. golden sonra formasını çıkardığı için Fransız hakem Stephane Lannoy
tarafından sarı kartla cezalandırılan Mario Balotelli, “Sanırım birileri
vücudumu kıskandığı için bana sarı kart gösterdi” diye konuştu.
* Erkek kardeşi
ile Brescia’da bulunan bir kadın cezaevi çevresinde dolaşırken yakalandı.
Polise bunun sebebini; “Sadece merak ediyorduk” diyerek açıkladı.
* 27 kez park
kuralını çiğneyip ceza ödedi.
Bütün bu aşırılıklarının yanı sıra, duyarlı bir yanı
olduğunu da itiraf etmek lazım. Çünkü bunları da yapan aynı Balotelli:
*
Yılbaşında 24 evsiz insanı toplayıp parti yapan.
* Benzin istasyonunda herkesin deposunu full'leyen
* Benzin istasyonunda herkesin deposunu full'leyen
*
Yılbaşında Manchester sokaklarında Noel Baba kıyafeti giyerek sokaktan
geçenlere para dağıtan
* İngiltere’de bir pub’a gidip, durup dururken bardaki herkesin hesaplarını ödeyen
* İngiltere’de bir pub’a gidip, durup dururken bardaki herkesin hesaplarını ödeyen
Kariyeri boyunca bir sürü sıra dışı adamla da çalıştı.
Onlar Balotelli’nin hayatına dokunurken, hiç şüphesiz o da bu adamların
anılarına girecek izler bıraktı. Futbol dünyasının “özel adamı” Mourinho şöyle
anlatıyor:
“Mario komik bir
oyuncuydu. İnter'de geçirdiğim iki yıl için sadece Mario hakkında 200 sayfalık
bir kitap yazabilirim. Ama kitap bir dram hikayesi değil, bir komedi olurdu.
Şampiyonlar Ligi'nde Kazan deplasmanındaydık. O maçta bütün forvet oyuncularım
ya cezalı ya sakattı. Ne Milito, ne Eto'o. Elimde kullanabileceğim sadece Mario
vardı. Mario, oyunun 42. dakikasında sarı kart gördü. Devre arasında 15
dakikamın 14 dakikasını sadece Mario'ya ayırdım. Ona, yedekte başka forvetim
yok, seni çıkartamam, sakın kimseye dokunma, sadece topla oyna, topu
kaybettiğinde reaksiyon gösterme, biri seni provoke ettiğinde sinirlenme, hakem
hata yaptığında tepki gösterme, LÜTFEN Mario dedim. Dakika 46 kırmızı
kart."
ERIC CANTONA
1966 İngiltere için harika bir yıldı.
Tarihlerinde ilk ve son kez Dünya Kupası’nı kazanmışlardı. Fakat çok daha
önemli bir şey vardı. O yıl Eric Cantona dünyaya gelmişti. Hırçın, arıza, sert
ama bir o kadar da saygı duyulası bir isim. Yakası kalkık forması ile yeşil
sahanın stil ikonu, cool gol sevinçleri ile şahsına münhasır bir kişilik.
Futbol dünyasının en çok saygı duyulan bu delisi, Düşler Tiyatrosu Manchester
United tarihine de damgasını vurdu. Öyle ki, o gittikten sonra Manchester
United yakalı forma giymedi. Eric sahadaki futboluyla, karakteriyle İngilizleri o
kadar etkilemiş olacak ki, George Best onun hakkında: '' Onunla aynı takımda
olmak için içkiyi bile bırakırdım.'' demiştir. Onu bu
kadar özel kılan, saha içindeki nefis futbolunun yanı sıra, tabii ki imza
attığı sıra dışı olaylar. İşte bazıları:
* Leningrad’daki
bir hazırlık turnuvasında maçı yöneten Kızıl Ordu’lu bir askerin yüzüne
tükürdü. Diplomatik bir vukuat olmaması için Fransa Konsolosluğu devreye girdi.
* Martigues’de
kiralık oynarken Fransa Kupası’nda 5–0 kazandıkları maçta kendisine hakaret
eden bir taraftara küfredince kariyerinin ilk kırmızı kartını gördü.
* Auxerre’de
antrenman sahasındaki karları temizlemeyi reddeden takım arkadaşı kaleci Bruno
Martini’ye kafa attı.
* Milli takım
hocası Henri Michel, Çekoslovakya’yla yapılacak hazırlık maçında Cantona’yı
oynatmayacağını açıklayınca televizyona çıkıp “Onun tam bir bok çuvalı olduğunu
düşünüyorum” dedi. Bu sözlerden ötürü bir yıl milli takımdan men edildi.
* Montpellier’de
oynarken Lille maçının ardından takım arkadaşı Jean-Claude Lemoult’nun yüzüne
kramponlarını fırlattı ve yumruklaştılar. Önce kulüpten gönderildi, ancak daha
sonra cezası azaltıldı.
* Nimes’de
oynarken bir maçta topu hakeme fırlattı. Bir ay ceza almıştı ki disiplin
kuruluna ifade vermeye gittiğinde komite üyelerinin hepsine tek tek “salak”
dedi ve cezası iki ay artırıldı. Bunun üzerine futbolu bırakacağını açıkladı.
Ama Cantona’nın arşivlere geçen en meşhur olayı 1995
yılında Manchester United-Crystal Palace maçında yaşandı. Dakikalar 48’i
gösteriyordu Shaw, kaleci Schmeichel’ın yolladığı uzun topu Cantona ile omuz
omuza takip ediyordu. Sonrasında Cantona, Shaw’ın darbesine oyun kuralları dışında
karşılık vererek Palace’lı oyuncunun yere düşmesine neden oldu. Hakem
hareketi kırmızı kartla cezalandırdı takiben Eric malzemeci Norman Davies’le
beraber soyunma odasına doğru yürümeye başladı. Taraftarlardan biri çıkışın
oraya gelip Cantona’ya küfür etmeye başladı. Kendini tutamayan futbolcu
bariyerlerin üzerinden uçarak o taraftara adeta kung-fu tekmesi atıp yumruklar
savurdu. Bu olayın ardından Cantona, United tarafından 20 bin pound’luk bir
cezaya çarptırıldı. Federasyon da Fransız yıldıza 9 ay futboldan men ve 10 bin
pound’luk para cezası verdi.
MARCO MATERAZZI
Arızalığının yanına bir de çirkefliği eklememiz gereken
oyuncu. Futbolu Inter’de bırakan, -ki hepimize acaba bütün arıza futbolcuların
yolu bir şekilde Inter’den geçiyor mu, diye düşündürten, kariyeri boyunca
sayısız sarı ve 25 kırmızı kart (sadece üçünü Everton’daki ilk sezonunda gördü)
gören sert çocuk Materazzi. Sağlam fiziğiyle her taraftarın takımında görmek
isteyeceği güçlü bir stoper. Ama aynı zamanda her an kırmızı kart görüp
takımını yalnız bırakması muhtemel bir saatli bomba.
Onu unutulmazlar arasına sokan 2006 Dünya Kupası
finalinde Zidane ile girdiği diyalog. Fransız futbolcunun ailesine küfür
edince, Zidane kendini tutamayıp kendisine kafa atmış, kırmızı kart ile
takımını penaltı atışlarına kalacak maçta yalnız bırakmış ve daha da kötüsü
kupayı İtalya evine götürmüştü. Bu olay zaten futbolu o sezon bırakmaya karar
vermiş Zidane’ın bir nevi futbola vedası oldu. Yıllar geçti, üzerine çok şey
yazıldı, hatta bu olayın bir de heykeli yapılıp Fransızlar tarafından
sergilendi.
Materazzi bu, sadece bir olay ile arızalar listesine
giremeyecek kadar arıza bir adam. Zamanında ünlü İtalyan gazetesi Corriere
della Sera Materazzi’nin, rakip oyuncular karşısında, kökenden erkekliğe varana
kadar en can alıcı noktalarda damara basmak da dahil olmak üzere usta bir
provokatör diye ün saldığını belirtmişti. 2004 yılında Inter-Siena maçında Sienalı
savunma oyuncusu Bruno Cirillo soyunma odasında Materazzi’nin yumruklarına
maruz kalmıştı. Cirillo’nun dudağı patlarken, Materazzi iki ay ceza almıştı.
Sahada, oyun sırasında sakatladığı futbolculardan ise uzun bir liste olur.
Dedim ya, konu arıza futbolcular olunca Inter listede
başı çekiyor. Ve enteresan bir şekilde bu arızaların yolu illa Mourinho ile de
kesişiyor. Mourinho da arıza olduğundan mıdır bilinmez, bu adamların en sevdiği
teknik direktör hep kendisi. Boşuna “özel adam” değil anlayacağınız. Inter ile
üç kupa kaldıran Jose Mourinho, kulüpten ayrılırken, Materazzi yanına gidip
sarılmış, ikili uzun süre ağlamış ve kameralar bu anı kaçırmamıştı. Tepkilerini
abartılı dışa vuran, fevri insanların fazla duygusal olduğu söylenir. Yalan
olmasa gerek.
JOEY BARTON
Futbola damgasını vuran bu sert abiler bugün futbola
devam ediyor olsa nasıl olurdu sorusunun vücut bulmuş cevabı Joey Barton.
Üniversitede felsefe eğitimi alıyor, boş zamanlarında Eflatun okuyor, dünya
siyasetini yakından takip edip sosyal medya hesabından sivri eleştiriler
yapıyor. QPR’ın oyuncusu olup Marsilya’da kiralık bulunan Joey Barton’ın yolu
hapishaneden dahi geçmiş. Newcastle United da oynadığı dönemde bir bar
kavgasına karışıp 6 ay hapis cezası aldı. Daha önce de Manchester City’de
oynadığı dönem oldukça “renkli” bir kişilikti. Bir partide tişörtünü yakmaya
çalışan çocuğun gözüne sigara sokmuş, Tayland kampında Everton taraftarı bir
çocuğu tokatlamıştı. Takım arkadaşı Ousmane Dabo‘yu tanınmayacak hale
sokması ve mahkeme tarafından 4 ay hapis, 200 saat kamu hizmeti
cezasına çarptırılması da imzası olan olaylardan biriydi.
2012 yılında Fransız ekibi Marsilya’ya kiralanan Barton
alışmış olduğumuz futbolcu açıklamalarının aksine takıma “Çok büyük bir kulüp
olduğu için” değil kız arkadaşının hamile olduğu ve paraya ihtiyacı
olduğu için geldiğini söylemişti. Günümüz dünyasında sosyal medyanın yeri
de büyük kuşkusuz. Joey adeta bir fenomen gibi bunu da iyi kullananlardan.
Margaret Thatcher öldükten sonra attığı tweet de tam kendisine yakışacak
cinsten:
“Huzur
içinde uyu derdim ama bu doğru olmazdı. Cennet varsa bile o yaşlı cadı orada
olmayacaktır”
Steven Gerrard ile aynı mahallenin çocuğu oldukları
bilgisini de buraya ekleyecek olursak, geriye bize söyleyecek tek bir şey
kalıyor, hayat aslında adil ama farkında olmayan biz miyiz?