17 Temmuz 2014 Perşembe

Futbolun bacası sönmeyen fabrikası: Belçika

2014 Dünya Kupası yaklaşırken, herkesin kafasında favori takımlar yavaş yavaş belirmeye başladı. Eleme gruplarında toplanan puanlar, kadrolar, yıldız oyuncular ile turnuvayı heyecanla bekleyen futbolseverlerin kafasında bir şampiyon var. Benim şampiyon adayım ne ev sahibi Brezilya, ne Messi’li Arjantin, ne de son yıllarda Avrupa futboluna damga vuran İspanya. Benim şimdiden şampiyonum: Belçika...



Takvimler milenyum yılını gösterirken, UEFA tarihinde ilk defa Avrupa Şampiyonası’na iki ülkenin ev sahipliği yapmasını kararlaştırmıştı, Belçika ve Hollanda. İlginç golleri, sürpriz vedaları ile EURO 2000 hiç şüphesiz UEFA tarihinin en ilginç turnuvalarından biriydi. “Turnuva takımı” olarak yedi düvele nam salan Almanya, turnuvada tam anlamıyla sefilleri oynamış, Erich Ribbeck yönetimindeki Alman Milli Takımı sadece 1 gol atıp, 1 puan toplayabilmişti. Bir de son maçta Portekiz B Takımı’na 3-0 mağlup olunca, tüm otoriteler Alman futbolu iflas etti yorumu yapmıştı. EURO 2000 felaketi ardından Almanlar, 2001’de tüm futbol akademilerini yeniden yapılandırdı. Federasyon tüm yatırımlarını genç futbolcular düzeyinde yaptı. Kulüpler de aldıkları ortak karar doğrultusunda genç takımlar için 10 senede 500 milyon avronun üzerinde para harcadı. O yatırımların geri dönüşü ise; Neuer (1986), Reus-Muller (1989), Schürrle-İlkay-Kroos (1990), Götze (1992), Draxler (1993), Ginter (1994), Meyer (1995) oldu.

Dibe vuruşu bir fırsat olarak gören tek ülke Almanya değildi. Ev sahibi Belçika, milli takımımıza, Hakan Şükür’ün zıplama yeteneği ve zamanlamasının damga vurduğu golleri ile 2-0 mağlup olarak turnuvaya daha grup aşamasında veda ediyordu. Aslında Belçika’nın zayıflaması milenyum yılından daha da eskiye dayanıyordu. 1995 yılındaki Bosman kararları serbest dolaşımın kapılarını açmış, oyuncular artık Belçika gibi ülkelere uğramadan doğrudan büyük liglerin yolunu tutmaya başlamıştı. Ülke en iyi yeteneklerini komşularına kaptırıyor, yükselen Avrupa futbolunu yakalayamıyordu.

EURO 2000 başta bu iki ülke olmak üzere tüm Avrupa için bir dönüm noktası olma özelliği taşıyordu. Karalar bağlayıp yas tutmak yerine, kayıplarını ve nedenlerini ortaya koyup analiz eden ülkeler, seferberlik ilan ediyor ve bugün futbolunu tüm dünyanın kıskançlıkla izlediği ülkeler haline dönüşmek için ilk adımlarını atıyordu.


Devrimci Lider: Sablon

Her devrim önce bir lider ister. Belçika futbol devriminin lideri ise hiç şüphesiz, futbol direktörü Michel Sablon’du. 86 Meksika, 90 İtalya ve 94 ABD Dünya Kupaları teknik ekibinde de yer almış olan Sablon, tüm sert düşüşleri yaşamış tecrübeli bir isimdi. Kendisine o dönemi soracak olursanız, “Her şey bir not defteri ile başladı,” diyor. Bir deftere kafasındaki tüm fikirleri yazmaya başlayan Sablon, işe kendilerine göre daha fazla futbol kültürü ve sistematiği olan komşuları Fransa ve Hollanda’yı inceleyerek başladı. Yine aynı dönemde yeniden yapılanmaya giren Almanya’yı da yakın takibe ekledi. Bütün bu araştırmalar tabii ki, not defteri düzeyinde kalmadı. Bu ülkelerin federasyonları ile yapılan sayısız toplantı sonrasında kendi doğrusunu bulan Sablon, kurtuluş planını, federasyon, kulüp yetkilileri ve okul hocaları ile paylaştı. Plan aslında oldukça basitti:
“Genç futbolcuların çalışma sistemleri tamamen değişmeli ve bu değişim önce kulüpler düzeyinde başlamalı.”

Bu yaklaşım tabii ki kulüpleri pek memnun etmedi. Standard Liege, Anderlect gibi kulüplere “Kazanmayı düşünmeyeceksin, uzun vadeli plan yapıp alt yapıya yatırım yapacaksın,” demek zor bir süreçti. Ancak pes etmeye niyeti olmayan Sablon, Brüksel Spor Akademisi yardımı ile 1500 genç maçı izleyip analizler yaptı. Sonuçlar hiç iç açıcı değildi. Alt yapıların ciddi bir reforma ihtiyacı olduğu gözüküyordu. Sablon tüm kulüplerden, U18 ve daha alt yaş grubu takımlarında iki kanat oyunculu, üç orta sahalı ve dörtlü bir savunmadan oluşan, 4-3-3 dediğimiz sistemi oynatmasını istedi. Özellikle arka ve orta alandaki oyuncuları eğitmek ve onları oyuna alıştırmak için bu sistem çok önemliydi. Herkesin bu anlayışı kabul edip uygulaması hemen olmadı, ancak alt yapı antrenörlerini yıllardır tanıyan Sablon bu anlayışı sonunda kabul ettirdi.

Kulüpler alt yapıda bu şekilde bir oyun sistemi uygularken, Belçika Futbol Federasyonu da küçük futbolcuları önce dar alanda 5’e 5, sonra 7’ye 7 maçlar oynatarak, tam sahada oynanan 11’er kişilik maçlara adım adım alıştırdı. O dönem uluslararası turnuvalar düzeyinde tam bir kayıp yıllarıydı. 2004 ve 2008 Avrupa Şampiyonaları’na, 2006 ve 2010 Dünya Kupası’na katılamadılar. Ancak mağlubiyetleri kimse umursamadı, ülke futbolunun gelecek yılları için yatırım yapıldığının herkes farkındaydı. Milli takım düzeyinde gelişim sağlanması için alttan gelecek yeni oyuncular bekleniyordu ve gereken en önemli şey zamandı.

Bir dönemin Enzo Scifo, Jean-Marie Pfaff, Erwin Vandenbergh, Eric Gerets’li Belçika’sı, geçmişini arayan ülke olmaktan kurtulmuş, uzun süren uğraşlar sonucu yeni bir jenerasyon yakalamıştı. Ülkeye bir futbol kimliği kazandırma yolundaki bu atılımlar ilk meyvesini 2007 yılında vermeye başladı. Altın jenerasyonun altın çocuğu Eden Hazard ve Christian Benteke’nin bulunduğu U17 takımı Avrupa Şampiyonası’nda son dörde kaldı. Bir sene sonra Vincent Kompany ve Marouane Fellaini’li U23 takımı Pekin Olimpiyatları’nda dördüncü oldu. Bu gençlerin hepsi şüphesiz zaten çok yetenekli, ancak alt yapı sisteminde yapılan düzenlemeler onları daha da iyi yaptı ve şimdi ki seviyelerine ulaşmalarını sağladı. Atletico Madrid kalesinde devleşen ve Barcelona’yı bile peşinde koşturan Thibaut Courtois, sadece değişik saç stili değil oyun tarzıyla da göze çarpan Marouane Fellaini, daha 19 yaşındayken Drogba ile karşılaştırılan Romelu Lukaku ve Axel Witsel, Steven Defour gibi yurt içinde yetişen yıldızlara, Fransa’da alt yapı eğitimi alan ve Chelsea’yi zirve yarışına taşıyan Eden Hazard ve Hollanda’da yetişen Dembele, Chadli, Vermaelen, Vertonghen, Alderweireld, Mertens eklenince, milli takımın omurgası oluştu. Bu jenerasyonu yakaladıktan sonra da futbolcu üretimi durmadı. Radja Nainggolan, Michy Batshuayl, Thorgan Hazard, Dennis Praet, Youri Tielemans ve Yannick Ferreira-Carrasco ile Belçika gümbür gümbür yoluna devam etmekte.


Belçika Milli Takımı yaşları 19 ile 27 arası değişen ve dünyanın en önemli kulüplerinde yıldız statüsünde oynayan futbolculardan oluşuyor. Çoğunluğu İngiltere Premier Ligi’nde oynadığı için, eğer takip ediyorsanız, bu futbolcuların ne kadar yetenekli olduğunu zaten siz de biliyorsunuz. Chelsea’den Manchester United’a, Arsenal’den Manchester City’ye, Atletico Madrid’den Liverpool’a, Bayern Munich’den Tottenham Hotspur’a kadar endüstriyel büyük Avrupa liglerinde kariyerlerini sürdüren Belçikalı lejyoner futbolcular, üst düzey rekabet ortamındaki birikimlerini ve becerilerini Milli Takım’a taşıyarak şimdiden 2014 Dünya Kupası’nın favorileri arasına katıldılar. Çok değil 3 yıl önce FIFA dünya sıralamasında 62. sırayı gören Kırmızı Şeytanlar, bugün 2014 Dünya Kupası elemelerinde Hırvatistan ve Sırbistan’ın önünde grubu lider bitirerek dünya klasmanında 6. sıraya kadar yükseldi. 

Neden Belçika Milli Takımı’nı tercih ediyorlar?
Belçika liginde 3 yıl oynayan oyuncular, ülke vatandaşlığını, dolayısıyla da AB vatandaşlığını alabildiğinden, Belçika ligindeki birçok takım Avrupa’nın büyük takımlarının pilot takımı konumunda. Başta İngiliz takımları olmak üzere çoğu kulüp, çalışma izni sorununu bu şekilde çözme yoluna gidiyor. Genç yaşlarda transfer edilen oyuncular, 3 yıllığına Belçika’daki pilot takımlara kiralanıyor. Bu sürenin sonunda Belçika ve AB vatandaşı olan oyuncular beklenen seviyeye ulaştıysa bağlı olduğu kulüplere geri dönüyor. Eğer gereken seviyede değillerse, pilot takımlarda bazen cüzi paralara, bazen de bedavaya kalıyorlar. Bu arada Belçika vatandaşlığını elde etmiş oyuncu eğer doğduğu ülkenin milli takımında oynamamışsa, Belçika milli takımında oynama hakkını da elde ediyor.
Belçika aynı zamanda çok kültürlü göç dalgası altında bir ülke. Afrikalı göçmen ailelerin Belçika’da doğan çocuklarından oluşan futbolcu hazinesi de milli takım için önemli bir etken. Özellikle göçmenlerin adaptasyonunda ve milli bilincin kurulmasında futbol bir araç olarak kullanılıyor. Güncel milli takım kadrosundan Kongo asıllı ailelerden gelen Benteke ve Kompany’nin yanı sıra aile kökeni Fas’a dayanan Fellaini, Chadli ve Mali asıllı Dembele bu durumu kanıtlayan en büyük örnekler.
Anderlecht takımından 2011 yılında Manchester United’a transfer olan, Alex Ferguson’un gözdesi Adnan Januzaj da 2014 Dünya Kupası öncesi kararını Belçika Milli Takımı yönünde kullanarak, bu altın jenerasyonun bir parçası oldu.
Türkiye ve Belçika
Bundan tam 14 yıl önce, 2000 yılında Avrupa Şampiyonası’nda milli takımımızın Belçika’yı 2-0 yenerek bir üst tura çıkması bizim için tarihi bir andı. Ancak sadece bizim için değil, Belçika için de tarihi bir andı. Yüz ölçümü bakımından Konya, nüfusu bakımından ise İstanbul’dan bile küçük bir ülke olan Belçika, bugün 2014 Dünya Kupası ülkeleri içinde favori gösterilirken, biz turnuvaya katılamıyoruz.
İki kırmızı renkte ülke olarak, yolumuz defalarca kesişti. EURO 96 sonrası oynadığımız bir maçta Sergen’in oyuna sonradan girerek, 5 dakika içinde bir gol, bir asist, bir de kırmızı kart gördüğünü hatırlarsınız. Biz maçı 2-1 kaybetmiş ve Fransa 98 Dünya Kupası’na veda ederken, Belçika yola devam etmişti. Sonrasında EURO 2000’de bu sefer biz Belçika’yı Hakan Şükür’ün jeneriklik golleriyle mağlup edip kupanın dışına itmiştik. Belçika’nın silkelenip kendine geldiği maçın bu Türkiye maçı olduğunu düşünürsek, buradan bize de almamız gereken çok ders çıkabilir.
Belçika futbol devrimi ve yeni bir jenerasyon yakalama peşinde koşarken, biz bu arada Avrupa Şampiyonu ve Dünya 4.sü olan kuşağımızı aynı verimlilikte kullanamadık. Yurt dışına ihraç ettiğimiz futbolcu sayısı bir elin parmaklarını ne yazık ki geçemedi. Bugün gelinen noktada Belçika futbolu ihracata dayalı, Türkiye futbolu ise tüketime dayalı bir modelle çalışıyor. Belçika yetiştirdiği futbolcuları daha pahalı liglere transfer edip, kazandığı parayı alt yapıda kullanırken, biz daha pahalı liglerden futbolcu transfer edip borçlanıyoruz. Bu sebeple belki lig olarak büyüyoruz ancak gelişemiyoruz. Futbolda kısa vadede kazanmaya odaklı sistemimiz, hem kulüpler hem de milli takımlar düzeyinde yapmamız gereken her türlü reformun gecikmesine sebep oluyor.
Sablon, 2000 yılında tutmaya başladığı o not defterine yazdıkları ile tekerleği yeniden icat etmedi. Bugün Belçikalı futbolcuların çoğu Premier Lig’de oynarken, oyuncu fiyat bedeli açısından da Brezilya ve Portekiz’den sonra üçüncü durumdalar. Şimdi Belçika için ekinin biçilme zamanı. Marc Wilmots’un çalıştırdığı Belçika, 2014 Dünya Kupası’nın favori isimleri arasında. Şansları yaver giderse belki kupayı bile kaldırabilirler. Ama işler ters giderse de, bir sonraki en yakın turnuvanın yine en kuvvetli adayı olacaklar ve 14 yıl önce futbolcu ektikleri tarlanın mahsulünü önümüzdeki yıllarda mutlaka alacaklar. 
Tıpkı o meşhur filmde de dediği gibi; hayat fena halde futbola benzer. İşler rayından çıktığında ve her şeyin tepetaklak olduğunu düşündüğünüz o anda, ümitsizliğe kapılmamak lazım. Kimsenin hatta belki kendinizin bile ummadığı bir motivasyonla zirveye çıkma fırsatını belki siz de yaratabilirsiniz.

Premier Lig’de forma giyen bazı Belçika’lı futbolcular
Futbolcu
Kulüp
Piyasa Değeri
Vincent Kompany
Manchester City
35,000,000 Euro
Eden Hazard
FC Chelsea
43,000,000 Euro
Thomas Vermaelen
FC Arsenal
13,000,000 Euro
Moussa Dembele
Tottenham Hotspur
22,000,000 Euro
Jan Verthongen
Tottenham Hotspur
24,000,000 Euro
Marouane Fellaini
Manchester United
25,000,000 Euro
Kevin Mirallas
FC Everton
14,000,000 Euro
Simon Mignolet
Liverpool
14.000.000 Euro
Christian Benteke
Aston Villa
20,000,000 Euro
Romelu Lukaku
FC Chelsea
24,000,000 Euro
Adnan Januzaj 
  Manchester United 
200.000 Euro 
Nacer Chadli 
Tottenham Hotspur 
8.5000.000 Euro

Diğer Avrupa takımlarında forma giyen bazı Belçika’lı futbolcular
Futbolcu
Kulüp
Piyasa Değeri
Thibaut Courtois
A. Madrid 
27,000,000 Euro
Daniel Van Buyten
Bayern Munich
1,250,000 Euro
Axel Witsel
Zenit St. Petersburg
21,000,000 Euro
Dries Mertens
Napoli
11,000,000 Euro
Steven Defour
Porto
12,000,000 Euro
Kevin de Bruyne
Wolfsburg
14,000,000 Euro