"Yalnız ve güzel" ülkemin kaderidir, hep diğer ülkelerle karşılaştırılmak. İsviçre’nin zenginliği, Fransa’nın demokrasisi, Norveç’in eğitim sistemi, İspanyolların futbolu ne zaman Türkiye ile karşılaştırılacak olsa, cevap hep aynıdır:
“İyi de hocam, biz toprak savaşı derdindeyken, adamlar atı alıp geçmiş.”
Kabahat hep ya Osmanlı’da, ya da bir türlü düzeltemediğimiz “kişi başına düşen milli hasıla”dadır.
Şimdi diyeceksiniz ki, nereden çıktı bunlar. Bugün bir karşılaştırma da ben yapmak istedim. Konumuz futbol. Ama merak etmeyin ben ülkemizdeki futbolu; ne doğustan yetenekli Brezilyalılar, ne altyapıdan yetişen İspanyollar, ne de disiplinle çalışan Almanlarla karşılaştırmayacağım. Zira biliyorum ki, onlarla aramızda niye fark olduğuna dair“gayet geçerli!” sebeplerimiz var. Onun yerine geçtiğimiz hafta Afrika Uluslar Kupası’nı almış ülke Zambiya’yıseçtim.
1993 yılında, Senegal’e Dünya Kupası elemeleri için giderken, uçağın okyanusa düşmesi sonucu, Kalusha Bwalya hariç bütün milli takım oyuncularını kaybeden bir ülke, Zambiya. Tüm takım Bwalya etrafında tekrar kuruluyor. Zambiya Milli Takımının bugün toplam değeri, 8 milyon 775 bin euro. Yani toplamda bir Moussa Sow etmiyor. Peki, EURO 2012’ye katılamayan Türkiye A Milli Takımının değeri nedir sizce? Söyleyeyim, 246 milyon 800 bin euro!
Hadi bunu geçelim. Zambiya’nın teknik direktörü Herve Renard, final maçından sonra halk kahramanı ilan edildi. Oyun sırasında sakatlanan oyuncusunun kupa kutlamalarına katılamamasına gönlü el vermedi. Futbolcusunu diğer arkadaşlarının yanına kucağında taşıdı. Peki Türk Milli Takımı’nın bir önceki teknik direktörünü hatırlıyor musunuz? Hani şu “astronomik” bir maaşla çalışıp, 3 ay maçlara gelmeyen…
Tamam, bunu da geçelim. Zambiya’da kazadan kurtulan Bwalya bugün ne yapıyor merak eden var mı? Önce Zambiya Milli Takımı’nın teknik direktörlüğünü yaptı. Şimdi ise Zambiya Futbol Federasyonu Başkanı. Bizim mi? Bizim şu aralar bir federasyon başkanımız yok ama çok şükür Milan "GAZIMIZ" var…
Not: Hala yok nüfus, yok gelir düzeyi diyecek olan varsa, buyrun.
1.Mali Başarısızlık:Eğer bir başkan kulübü devraldığında 35,5 miyon TL olan borcu, 442 milyon TL’ye çıkarmışsa, kulübü kendine borçlu ilan etmişse, kulübün özsermayesinin -270 milyon TL’ye düşmesini sağlamışsa, yabancı oyuncuların son 2 sezondur paralarını alamadıkları için kulübe ihtarname çekmiş olmalarına sebep olmuşsa…
2.Sportif Başarısızlık: Eğer bir başkan görev yaptığı 8 yıl zarfında kulübü sadece 1 kere lig şampiyonu yaptıysa, Avrupa’da herhangi bir başarı gösteremediyse, ve taraftarının gözünü sadece Türkiye Kupası ile boyamaya çalıştıysa…
3.Yanlış Kararlar/Transferler: 8 yılda 8 farklı hoca ile takımı çalıştırıp, istikrar sağlanamadıysa, dahası bu hoca seçimlerinde adeta Dünya Karmasını andırır şekilde İspanyol, Türk, Alman, Fransız, Portekizli gibi her telden çalan bir yaklaşım benimsenmişse, 8 yıla 84 futbolcu transferi sığdırılabildiyse…
4.Vizyonsuzluk: Futbolcusunun “Beşiktaş mücadele demektir” dediği bir kulüpte, eğer başkan “olsun, gerekirse hiçbirimiz Avrupa’ya gitmeyelim” diyebiliyorsa…
Sormak istiyorum şimdi size: Sizce bu 4 madde istifa için “YETER” mi “Yetmez” mi Sayın Demirören?
Meraklısını Not: Üşenmedim Yıldırım Demirören başkanlığındaki transfer dönemleri ve transfer edilen futbolcuların listesini çıkardım. Buyrun:
2004-2005 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Ali Güneş Berkant Göktan John Carew Çağdaş Atan Fatih Sonkaya İbrahim Akın İbrahim Toraman Juan Fran Murat Şahin Okan Buruk Tayfun Korkut Veysel Cihan Mustafa Doğan
2004-2005 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Koray Avcı
2005-2006 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Adem Dursun Ailton Goncalves Da Silva Ali Tandoğan Güven Kocabal Kleberson Jose Pereira Kürşat Duymuş Youla Souleymane Volkan Ünlü Ahmet Dursun
2005-2006 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Bobo Tomas Jun Gökhan Güleç Aydın Karabulut 2006-2007 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Baki Mercimek Burak Yılmaz Mathias Emilio Delgado Fahri Tatan Mert Nobre Ricardinho Vedran Runje Serdar Kurtuluş
2007-2008 SEZON ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Edouard Cisse Lamine Diatta Hakan Arıkan Fernando Higuain Rüştü Reçber Rodrigo Tello Mehmet Yozgatlı Atilla Özmen
2007-2008 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Gordon Sciheldenfeld Filip Holosko
2008-2009 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Tuna Üzümcü Anthony Seric Tomas Sivok Tomas Zapotocny Ekrem Dağ Uğur İnceman
2008-2009 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Yusuf Şimşek Fabian Ernts Erkan Zengin
2009-2010 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Michael Fink Erhan Güven İsmail Köybaşı Rıdvan Şimşek Matteo Ferrari Nihat Kahveci İbrahim Kaş Rodrigo Tabata Onur Bayramoğlu
2009-2010 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Ramazan Özcan
2010-2011 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Roberto Hilbert Ricardo Andrade Quaresma Bernardo Jose Maria Gutierrez Hernandez 'GUTI' Cenk Gönen Ersan Adem Gülüm Mehmet Aurelio Fatih Tekke
2010-2011 DEVRE ARASI TRANSFER DÖNEMİ: Simao Sabrosa Hugo Almeida Manuel Fernandes
2011-2012 SEZONU ÖNCESİ TRANSFER DÖNEMİ: Egemen Korkmaz Mustafa Pektemek Burak Kaplan Tanju Kayhan Veli Kavlak Mehmet Akyüz Sidnei Rechel Da Silva Junior Tiago Manuel Dias Correia 'BEBE' Julio Regufe Alves Eduardo Goncalves de Oliveira
Aslan Yürekliler
Bu hafta yeni bir futbol kitabı raflara çıkıyor: “Aslan Yürekliler”. Galatasaray tribünlerinde “bestekar” diye anılanOrhan Ölçen’in kaleme aldığı kitap; buram buram tribün, deplasman, taraftar kokuyor. Bir sürü futbol kitabı var, sen neden bunu öneriyorsun diyenlere, cevabı ben değil, kitaba önsözü yazan Fatih Hoca versin:
Futbol... Bir tutku… Bir sevda… Hele bir de renklere bağlanıldığında… Başarıda, sevindiğinde… Kaybedince hüznünde… En sevdiklerin bile gelip geçtiğinde Geride kalan sadece âşık olduğun renklerse… Hep göğsünde taşıdığın o armayla… Ömür boyu sürecek en tatlı şarkı. Bizler sahada ne kadar varsak, ne kadar tanındıysak, her zaman arkamızda isimsiz kahramanların sıcaklığını yaşadık.
Desteğini bildik, üzüntüleri paylaştık, sevinçlerimizde birlikte kucaklaştık. Onlar hiç tükenmeden çoğaldılar, babalarından oğullarına, nesillerden günümüze, artarak, bağlanarak geldiler. Bazen yıllarca beklediler… Bazen hayallerin ötesine geçtiler… Orhan Ölçen’in de onlara taktığı taçta yazdığı gibi, tribündeki “Aslan Yürekliler” oldular her daim… Onlar tribündeki Biz, Biz sahada Onlar olduk… Orhan Ölçen kardeşim, elinizde tuttuğunuz bu kitapta olmamı istedi, sağ olsun… Geçmişten bugüne, futbol tutkunlarını değerli bir yolculuğa çıkarıyor sayfalarında. Acısıyla tatlısıyla; anıların oluşturduğu unutulmaz bir dünyaya doğru.. Bazen güldüğümüz, bazen hüzünlendiğimiz ama hiç unutmadan yüreğimizde taşıdığımız günlere götürüyor bizleri. Her “ASLAN YÜREKLİ” kendinden bir parça buluyor satır aralarında… Bugün unutulmaya yüz tutmuş dostluklara, birlikteliklere inat, renklerin kardeşliğine dair ne varsa üzerine ışık tutuyor kalemiyle. Yaşanmışlıklarıyla, her futbol tutkununun, kendisinden bir parça bulacağı bu kitap; günümüz endüstriyel futboluna bazı değerleri anımsatacak en önemli belgelerden biri bence… Duygu yüklü bir miras…
Bu ülkede iş hayatında çok başarılı olabilirsin, iyi bir kariyerin de olabilir, ancak bu futbolda da başarılı olacağın anlamına gelmez.
Bu ülkede milyon dolarları yönettiğin bir işin olabilir, ama bu futbolu da yönetebileceğin anlamına da gelmez.
Hatta bu ülkede bir takımı tutup, o renklere gönüllü hizmet etmek, o takımın yöneticileri, oyuncuları hatta taraftarlarından vefa göreceğin anlamına hiç gelmez.
Bazıları Mehmet Ali Aydınlar’ı geçirdiği federasyon başkanlığı dönemi için “şanssız” bulsa da, ben “başarısız” bulan gruptanım. Herkesin diline pelesenk olan “şike davası ile ilgili hep kararsız kaldı, net olamadı” gibi, bu kısa dönemde alamadığı değil, aldığı kararlar yüzünden benim eleştirim.
Mesela, ceza nedeniyle seyircisiz oynanacak maçlara kadın ve çocuk taraftarların alınması kararı… Kadın ve çocukların “ceza” olarak görüldüğüne kimse takılmadı da, “aman ne hoş uygulama” diye sunuldu bizlere. Daha da ilginci bu maçlardan sonra yapılan röportajlarda oyuncular, yorumcular, yöneticiler “biliyorsunuz cezamız nedeniyle taraftarımız bugün karşılaşmaya gelemedi” dedi. O tribünlerde oturan kadınlar-çocuklar saksı çünkü.
Ya da şu play-off sistemi kararı… Sıkışık maç tablosunda oynamaya çalışan oyuncular, bu sebeple ortaya çıkan sakatlıklar… Şimdi diyeceksiniz ki, Avrupa’da büyük kulüplerin hepsi hafta içi maçları oynuyor. Iyi de bu sistem hazırlık ister, kulüplerin transfer döneminde kadrolarını daha geniş tutabilecekleri çözümler üretmesini gerektirir. Bu sefer dediler ki, “o zaman devre arasında gerekli transferleri yaparsınız”. Eyvallah yapalım da, 2 ay sonra da ligi bitiriyorsunuz, play-off oynanacak diye. Bu yeni gelen adamlar ne zaman takıma adapte olacak, verim sağlayacak. “Yaptınız, oldu” mu yani…
Şampiyonlar Ligi’ne kimin katılacağı yönünde aldığı karar ve sonrasında çıkan “belge saklama” krizi ise, bugüne kadar alınan yanlış kararlarda resmen öldürücü darbe oldu.
Özetle Mehmet Ali Aydınlar’ın istifası iyi olmuştur ama geç olmuştur. Kendisi defalarca “Türk futbolunu bu süreçten en az zararla çıkartacağız” demiş, ancak hep yanlış kararlar yüzünden, Türk futbolu tarihinin en sıkıntılı sezonunu geçirmektedir. Umut vaad eden, yurtdışında oynamak isteyen futbolcular için, en azından bu sene Avrupa kapıları kapanmıştır. Hangi kulüp Türkiye’den oyuncu transfer etmek ister ki şu ortamda. Ya da tam tersi. Taraftarlar arasındaki rekabet bile spordan uzaklaşmış, “şike yaptınız/yapmadınıza” takılıp kalmıştır. Bu mudur “en az zarar”?
Şimdi gözler 27 Şubat’ta yapılacak genel kurul seçimlerinde. Benim yeni federasyon başkanı adayım: Acun. Ne de olsa bu ülkede “Yok Böyle Futbol”…
Bir hatırlatma, bir rica: Ankaragücü Kulübünün bir süredir içinde bulunduğu sıkıntılı durum malum. Futbolu gerçekten seven herkesin elini taşın altına koyma zamanıdır şimdi. www.ankaragucustore.com adresine girdiğinizde kulübün lisanslı ürünlerinden satın alabiliyorsunuz. Bu mücadelede küçük de olsa bir katkı da siz sağlayabilirsiniz.
*Benim aldığım forma da geçen hafta elime ulaştı. Teşekkürler Ankaragücü...